GASBA, KAPKAÇA UĞRAYAN KİŞİNİN DAVA HAKKI NEDİR? GASBA UĞRAYAN KİŞİ HANGİ DAVAYI AÇABİLİR? TAŞINMAZLARDA ZİLYETLİĞİN GASBI DAVASI AÇILABİLİR Mİ? EŞYASI GASBEDİLEN KİŞİ NE KADAR SÜREDE İADE DAVASI AÇABİLİR?
Gasba, kapkaça, hırsızlığa uğrayan kişiler ya da elindeki taşınmazı bir başkasının fiili nedeniyle kullanamayan kişiler ceza davalarının yanında bir de hukuk davaları ile kendini koruma altına alabilir, hakkını arayabilir. Bu makalemizde söz konusu kapkaç , gasp, hırsızlık gibi durumlarda mağdurun hangi hukuki davaları açacağını inceleyeceğiz.
1- GASBA, KAPKAÇA UĞRAYAN KİŞİNİN DAVA HAKKI NEDİR? GASBA UĞRAYAN KİŞİ HANGİ DAVAYI AÇABİLİR?
Bu gibi durumlarda mağdur olan kişi, Yedin İadesi Davası açmalıdır. Kişinin bu davayı açabilmesi için tüm koşulların mevcut olması gerekmektedir :
- Faili (suçluyu) biliyor olması,
- Hırsızlanan şeyin ne olduğunu tam olarak bilmesi
- Faili ve fiili öğrenmeden itibaren iki ay geçmemiş olması
- Fiilin üzerinden 1 yıl geçmemiş olması
Yedin iadesi davasının şartlarıdır.
2 - TAŞINMAZLARDA ZİLYETLİĞİN GASBI DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
Bu dava, taşınmazı herhangi bir nedenle kullanamayan zilyetler de açabilmektedir. Taşınmazı fiili hakimiyet altında bulunduran zilyet, taşınmazın sahibi (maliki) taşınmaza el koysa bile bu davayı açabilecektir. Yedin iadesi davasında önemli olan husus zilyetliğin elde tutulmasıdır.
Taşınmazlar arsa, ev, arazi şeklinde olmaktadır.
3- YEDİN İADESİ DAVASI KİME KARŞI AÇILIR?
Zilyetliği ihlal edenlere karşı açılır. Davalıların, zilyetliği kusurlu olarak, kasten yahut kötüniyetle zilyetliği gasbetmiş olması gerekmez. Hatta gasbedenlerin , gasptan haberleri bile olmayabilir. Yine de bu davayı açan tarafın davası kabul olacaktır zira önemli olan zilyetliğin korunmasıdır.
4- Yedin iadesi davasında zilyetliğin ihlal edilmesinden doğan zarar için tazminat davası açılabilir mi?
Evet, ancak bu halde davalıların kusurlu olması gerekmektedir. Tazminat davası yedin iadesi davasıyla açılabileceği gibi ayrı bir dava olarak da ikame edilebilir.
ZİLYETLİĞİN TESPİTİ, EL ATMANIN ÖNLENMESİ ve YEDİN İADESİ DAVALARI HAKKINDA YARGITAY HUKUK DAİRESİ KARARLARI
HAZİNE ARAZİLERİNDE ZİLYETLİĞİN HÜKMÜ NEDİR?
1)
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2005/4690
Karar Numarası: 2005/5380
Karar Tarihi: 13.07.2005
ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI
ZİLYEDİN DAVA HAKKININ DÜŞMESİ
DAVA: Davacı-karşı davalı Bayram Çoban ile Hazine, davalı-karşı davacılar Cevdet Öztürk ve Muharrem Öztürk aralarındaki zilyetliğin korunması ve tespiti davasının reddine dair Serik Sulh Hukuk Hakimliğinden verilen 23.03.2005 gün ve 758/263 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı-karşı davalı Bayram Çoban vekili ile davalı-karşı davacılar Cevdet Öztürk ve Muammer Öztürk vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı-davalı Bayram Çoban vekilleri, vekil edeninin zilyetliği altında bulunan Hazine adına kayıtlı 44 parsel içinde su üstünde kalan yer ile sınırdaki tarım arazisinde vekil edeninin zilyet olduğunun tespitine, davalıların yararlanmasına karşı koyduklarını açıklayarak tespitine ve zilyetliğin korunmasına karar verilmesini,
Davalılar-karşı davacılar Cevdet Öztürk ve Muharrem Öztürk vekili, dava konusu taşınmaz bölümlerinin 12.1.2003 tarihinde davalı Bayram tarafından kendilerine devredildiğini, bu yerle ilgisinin kalmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Hazine temsilcisi, sebep açıklamaksızın davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacı-davalı Bayram'ın süresinde açmaması nedeniyle, karşı davacılar-davalıların davasının kanıtlanmaması nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, her iki taraf vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Hazineye ait olduğu ileri sürülen 44 parsele ait tapu kaydı dosya arasında bulunmamaktadır. Teknik bilirkişi tarafından düzenlenen 12.1.2005 günlü krokili raporda dava konusu taşınmazın A harfi ile gösterilen 6991 m2 yerin 44 parsel kapsamında, B harfi ile gösterilen 7142 m2'lik ve C harfi ile gösterilen 5792 m2 yerin eski ırmak yatağında kaldığı belirlenmiştir. B ve C harfleriyle gösterilen taşınmazların kadastrodaki durumu araştırılmamış olmakla birlikte bu yerlerin tespit dışı bırakılan yerler olduğu anlaşılmaktadır. Davacı-davalı Bayram 44 parsel kapsamında kalan taşınmaz bölümü yönünden Hazineye işgal tazminatı ödediğini, buna ait dosyasının getirtilmesini ileri sürmüş mahkemece bu husus üzerinde durulmamıştır.
Somut olayda, davacı, dava konusu taşınmaz bölümlerinin kendi tasarrufu altında bulunduğunu, zilyetliğinin tespitine ve korunmasına karar verilmesini istemiş, karşı davacılar bu yerlerin 12.1.2003 tarihinde Bayram tarafından kendilerine devredildiğini bildirmişlerdir. Bu yerler üzerindeki zilyetliğin başlangıcı, süreci ve niteliğiyle davacı Bayram tarafından karşı davacılara devredilip edilmediği kesin olarak belirlenmemiştir.
Davalı-karşı davacıların ileri sürmüş oldukları protokol gereği gibi yerine uygulanmadığı için bu yerlere ait olup olmadığı belirlenmemiş, dinlenen tanıkların beyanları arasında da aykırılık meydana gelmiştir. Hazine adına tapuda kayıtlı bir yer üzerinde gerçek kişilerin geçen zilyetliği hukuken hiçbir değer taşımaz. Ancak kira sözleşmesi veya benzeri bir nedenle bu yer davacının zilyetliğine geçmiş ise o taktirde zilyetliğinin korunmasını isteyebilir. Diğer yönden eski dere yatağı niteliğinde bulunan B ve C harfleriyle gösterilen bölümler yönünden davacının eda davası niteliğinde olan tescil davası açması mümkün olan hallerde tespit davası dinlenemez.
Ancak taşınmazların zilyetliğinin korunmasını istediğine göre TMK.nun 982 ve devamı maddeleri hükümleri uyarınca zilyetliğinin korunmasını isteyebilir. Bu nedenle tarafların bu yerler üzerindeki zilyetliğinin araştırılması, davacı Bayram tarafından davalılara devredilmiş ise devir tarihinin kesin olarak belirlenmesi, buna göre davanın TMK.nun 984.maddesinde yazılı hak düşürücü süreler içinde açılıp açılmadığının gözetilmesi, ondan sonra zilyetliğin korunması yönünden karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle tarafların karşılıklı olarak açmış oldukları davaların reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
SONUÇ: Taraf vekillerinin temyiz istekleri yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA ve 11,20 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 13.07.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE ;
"Zilyetliğin gasbında dava hakkı
Madde 982- Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.
Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.
Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur."
2)
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2011/1968
Karar Numarası: 2012/165
Karar Tarihi: 19.01.2012
ZİLYETLİĞİN TESPİTİ VE EL ATMANIN ÖNLENMESİ
NİZALI TAŞINMAZDA DAVALILARIN ÜSTÜN ZİLYETLİĞİ
ZİLYETLİĞİN KORUNMASI DAVASININ SÜRESİNDE AÇILMAMASI
ÖZETİ: Davada dinlenen taraf tanıkları davalıların zilyetliğinin 10-15 yılı aştığını açıkladıkları gibi, dava dilekçesinde dahi davalıların 7-8 yıldır nizalı yerden gelip geçtikleri belirtilmiştir. Bu durumda davacının davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiğinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır.
Dava ve Karar: O. ile A. ve V. aralarındaki elatmanın önlenmesi davasının kabulüne dair Fethiye 1. Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 25.11.2010 gün ve 663/909 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
Davacı vekili, vekil edenin zilyetliğinde olan Hazine adına kayıtlı 5532 parselin bir bölümüne davalıların 7-8 yıldır gelip geçmek ve aleyhine idari men kararı almak suretiyle elattıklarını, tarafların 2008 yılı Aralık ayında kullanılan yer için bedel karşılığı anlaşma yaptıklarını, taahhüt edilen bedelin de ödenmediğini açıklayarak, zilyetliğin tespiti ile elatmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davanın süresinde açılmadığını belirterek reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davacının zilyetliğine yönelik saldırıların süregeldiğinden bahisle davanın süresinde açıldığı ve idari men kararı alınmasının muaraza yaratma niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 5532 parselin davacı zilyetliğinde bulunduğunun tespitine ve teknik bilirkişinin 09.07.2010 günlü raporuna ekli krokide gösterilen 180 m2 yere müdahalenin önlenilmesine ve davacının zilyetliğinin korunmasına karar verilmesi üzerine; hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu 5532 parsel, tarla vasfıyla ve 3832 m2 yüzölçümüyle 14.09.1993 tarihinde kesinleşen kadastro çalışmalarında Hazine adına tescil edilmiş; tapu kaydının beyanlar hanesinde Osman zilyetliğinde bulunduğu bildirilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve hukuki nitelendirmeye göre istek TMK.nın 981-984. maddelerine dayalı zilyetliğin korunması talebine ilişkindir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı kararında aynen “...MK. 896. (TMK.983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde hakim, yalnız davacının gerçek ise, zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz...” denilmektedir.
Davacı, Hazinenin taraf olmadığı eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece mukaddem (önceki) zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. O halde, bu davada öncelikle çözüme kavuşturulması gereken husus, davacının somut olayda, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığıdır. Çözümlenmesi gereken sorun bu olunca, zilyetlik kavramı, niteliği, hukuki fonksiyonları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır. Zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece toplumun esenliğini korumak istemiştir. Kendilerini haklı görenler bile başkasının fiili hakimiyetine belli bir çerçeve içinde saygı göstermeye mecburdurlar. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar, diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. (HGK.nın 12.09.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı)
Dava, zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve esasen davada Hazine taraf bulunmadığına göre uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. TMK.nın 973. maddesinde, zilyetlik, “... Birşey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir...” şeklinde tanımlanmıştır. TMK.nın 982 ve 983. maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Açıklanan tüm bu bilgiler ışığında görülmekte olan davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; dosyada mevcut teknik bilirkişinin 09.07.2010 tarihli rapor ve krokisinde kırmızı renkle gösterilen dava konusu parsel dahilinde bulunan toplam 180 m2 taşınmaz bölümünün 10-15 yıldır davalıların zilyetliğinde bulunduğu yerel bilirkişi ve taraf tanıkları tarafından bildirilmiştir. Davacı, taraf da, dava dilekçesinde elatmanın 7-8 yıldır devam ettiğini belirtmiştir. Bu açıklamalar karşısında nizalı taşınmaz bölümünde davalıların üstün zilyetliğinin varlığının kabulü gerekir.
Kaldı ki, TMK.nın 984. maddesi hükmüne göre, gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Temyiz incelemesine konu davada dinlenen taraf tanıkları davalıların zilyetliğinin 10-15 yılı aştığını açıkladıkları gibi, dava dilekçesinde dahi davalıların 7-8 yıldır nizalı yerden gelip geçtikleri belirtilmiştir. Bu durumda davacının davalı tarafın zilyetlik olgusunu çok daha önce öğrendiğinin kabulü gerekir. O halde zilyetliğin korunması davası süresinde de açılmamıştır. Davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK.nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 19.01.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE ;
"Zilyetlik kavramı ve türleri
I. Kavram
Madde 973- Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.
Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır."
Keşan Avukat, KEŞAN CEZA AVUKATI, EDİRNE CEZA AVUKATI, ENEZ CEZA AVUKATI, İPSALA CEZA AVUKATI, UZUNKÖPRÜ CEZA AVUKATI, MERİÇ CEZA AVUKATI, HAVSA CEZA AVUKATI, TEKİRDAĞ CEZA AVUKATI,boşanma, KARŞILIKSIZ ÇEK ŞİKAYETİ, ceza, aile, hukuku, keşan boşanma avukatı, keşan ceza avukatı, keşan , keşan sigorta avukatı, keşan sözleşme avukatı, keşan tapu avukatı, keşan miras avukatı, Keşan'da en iyi avukat, idare, tarım, taşınmaz, çiftçi, yabancı, göç, vatandaşlık, sigorta, kamulaştırma, danışmanlık, velayet, tapu davası avukatı, şirket avukatı, enez avukat, ipsala avukat, uzunköprü avukat, edirne avukat, keşan ceza avukatı, uyuşturucudan ne kadar yatarım, keşan tapu davası avukatı, keşan ceza mahkemesi, keşan adliyesi, kira davası, kiracılar nasıl çıkartılır