GÖZALTI SÜRESİ YAKALAMADAN İTİBAREN NE KADARDIR? EN FAZLA KAÇ GÜN GÖZALTINDA KALINIR? GÖZALTINA ALINMA ŞARTLARI NELERDİR? GÖZALTI KARARINI KİM VERİR?
Türk ceza hukukunda gözaltı kararını Cumhuriyet Savcısı vermektedir. Gözaltı süresi yakalamadan itibaren en fazla 24 saat olabilir, ancak gidilecek yol da varsa yol süresi en fazla 12 saat olmalı ve bu süre 24 saatin dışında hesaplanan bir süre olduğundan, yakalamadan itibaren gidilecek yol ile birlikte gözaltı süresi en fazla 36 saat olabilir. Ancak toplu olarak, yani üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçlarda, bu kişilerin aralarında suçu beraber işlemeye yönelik bir anlaşma olmasa bile , gözaltı süresi en fazla 4 gün, yani 96 saat; yakalamadan itibaren en fazla 12 saatlik yol da eklenince, bu süre 108 saat olmaktadır. Bu süre geçtikten sonra Sulh Ceza Hakimliği Kararı olmadan hiç kimse gözaltında /nezarethanede kalamaz, derhal salıverilmesi gerekir yahut bu süre içinde Sulh Ceza Hakimliği karşısına çıkıp ifadesini vermiş; hakkında serbest bırakılma, adli kontrol yahut tutuklama kararı verilmiş olmalıdır.
Aksi uygulamalar, gözaltı süresinin kanunun emrettiğinden daha fazla süre gözaltında kalınması yahut azami süreye kadar sulh ceza hakimliği karşısına çıkarılmama durumunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, insan haklarının ihlal edildiği ve adil yargılamanın sağlanmadığı hükmünü vermektedir.
UYUŞTURUCU SUÇLARINDA GÖZALTI SÜRESİ EN FAZLA NE KADARDIR?
UYUŞTURUCU MADDE SAĞLAMA YA DA TİCARETİNİ YAPMA SUÇUNDA GÖZALTI SÜRESİ EN FAZLA 24 SAATTİR.
Ceza Muhakemesi Kanununa göre :
Gözaltı
Madde 91 – (1) Yukarıdaki maddeye göre yakalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. (Değişik ikinci cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez.(Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
(2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır.
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
(4) (Ek: 27/3/2015-6638/13 md.)10 Suçüstü hâlleriyle sınırlı olmak kaydıyla; kişi hakkında aşağıdaki bentlerde belirtilen suçlarda mülki amirlerce belirlenecek kolluk amirleri tarafından yirmi dört saate kadar, şiddet olaylarının yaygınlaşarak kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasına yol açabilecek toplumsal olaylar sırasında ve toplu olarak işlenen suçlarda kırk sekiz saate kadar gözaltına alınma kararı verilebilir. Gözaltına alma nedeninin ortadan kalkması hâlinde veya işlemlerin tamamlanması üzerine derhâl ve her hâlde en geç yukarıda belirtilen sürelerin sonunda Cumhuriyet savcısına, yapılan işlemler hakkında bilgi verilerek talimatı doğrultusunda hareket edilir. Kişi serbest bırakılmazsa yukarıdaki fıkralara göre işlem yapılır. Ancak kişi en geç kırk sekiz saat, toplu olarak işlenen suçlarda dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Bu fıkra kapsamında kolluk tarafından gözaltına alınan kişiler hakkında da gözaltına ilişkin hükümler uygulanır.
a) Toplumsal olaylar sırasında işlenen cebir ve şiddet içeren suçlar.
b) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Kasten öldürme (madde 81, 82), taksirle öldürme (madde 85),
2. Kasten yaralama (madde 86, 87),
3. Cinsel saldırı (madde 102),
4. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
5. Hırsızlık (madde 141, 142),
6. Yağma (madde 148, 149),
7. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
8. Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma (madde 195),
9. Fuhuş (madde 227),
21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanunun 6 ncı maddesiyle bu fıkrada yer alan “işlediğini düşündürebilecek emarelerin” ibaresi “işlediği şüphesini gösteren somut delillerin” şeklinde değiştirilmiştir.
27/3/2015 tarihli ve 6638 sayılı Kanunun 13 üncü maddesiyle, bu maddenin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere dördüncü fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
10. Kötü muamele (madde 232),
c) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda yer alan suçlar.
d) 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen suçlar.
e) 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa dayanılarak ilan edilen sokağa çıkma yasağını ihlal etme.
f) 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 3 üncü maddesinde belirtilen suçlar.
(5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.
(6) Gözaltı süresinin dolması veya sulh ceza hâkiminin kararı üzerine serbest bırakılan kişi hakkında yakalamaya neden olan fiille ilgili yeni ve yeterli delil elde edilmedikçe ve Cumhuriyet savcısının kararı olmadıkça bir daha aynı nedenle yakalama işlemi uygulanamaz.
(7) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur."
YAKALAMADAN İTİBAREN GÖZALTI SÜRESİNİN KANUNA AYKIRI OLARAK UZAMASI İNSAN HAKLARI İHLALİDİR - AVRUPA İNSNA HAKLARI MAHKEMESİ KARARI
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ
2. DAİRE
Başvuru Numarası: 32705/02
Karar Tarihi: 20.10.2009
ATTI VE TEDİK/TÜRKİYE DAVASI
FOX, CAMPBELL VE HARTLEY/BİRLEŞİK KRALLIK DAVASI
BROGAN VE DİĞERLERİ/BİRLEŞİK KRALLIK DAVASI
İPEK VE DİĞERLERİ/TÜRKİYE DAVASI
YAKALAMA VE YAKALANAN KİŞİ HAKKINDA YAPILACAK İŞLEMLER
YAKALANAN VEYA GÖZALTINA ALINANIN DURUMUNUN YAKINLARINA BİLDİRİLMESİ
AİHS/5, 6, 8, 34, 35, 41, 44
USUL
Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan 32705/02 no’lu davanın nedeni T.C. vatandaşları Hikmettin Attı ve Nevzat Tedik’in (“başvuranlar”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 15 Ekim 1999 tarihinde Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Sözleşmesi’nin (“AİHS”) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları başvurudur.
Başvuranlar, AİHM önünde Diyarbakır Barosu avukatlarından Mesut Beştaş ve Meral Beştaş tarafından temsil edilmiştir.
OLAYLAR
Başvuranlar, sırasıyla 1979 ve 1975 doğumludur ve Diyarbakır’da yaşamaktadır.
31 Mart 1999’da başvuranlar, Diyarbakır’da farklı yerlerde yakalanmıştır. Attı hakkındaki yakalama tutanağından, öğrenim gördüğü üniversitenin dışında yakalandığı anlaşılmaktadır. Yakalanma nedeni, polis memurlarının Attı’nın “durumundan şüphe etmeleridir”. “Gerekli soruşturmanın yürütülmesi” için polis tarafından gözaltına alınmıştır.
Hakkındaki yakalama tutanağına göre, Tedik bir evde ve “soruşturma dahilinde” yakalanmıştır. Tedik de polis karakoluna götürülmüştür. Tedik’i yakalayan polis memurları evi aramışlar, Kürtçe ve Türkçe dillerinde birçok kitap ve dergi ele geçirmişlerdir. Kitaplar arasında bir şiir kitabı, bir roman ve Kürtçe bir gramer kitabı bulunmaktadır.
Başvuranların alıkonduğu Diyarbakır Polis Karakolu, 2 ve 4 Haziran 1999 tarihlerinde Diyarbakır DGM Savcılığı’na yazı göndermiş ve başvuranları birkaç gün daha tutuklu bulundurmak için izin istemiştir. 4 Haziran 1999’da Cumhuriyet Savcısı, başvuranların 10 Haziran 1999’a kadar tutuklu bulundurulması için izin vermiştir.
Ayrıca 4 Haziran 1999’da polis memurları, başvuranları aynı gün hazırlanan iki imzalı ifadede PKK1 adına Molotof kokteyli hazırlamanın ve atmanın da dahil olduğu eylemler düzenlediklerini iddia ettikleri farklı yerlere götürmüştür.
Başvuranlar 8 Haziran 1999’da polis memurları tarafından sorgulanmıştır. PKK sempatizanları olduklarını ve aynı zamanda Yurtsever Gençlik Birliği üyesi olduklarını belirtmişlerdir.
9 Haziran 1999’da başvuranlar, polis tarafından serbest bırakılmış ve ifadelerini alan Diyarbakır DGM Savcısı önüne çıkarılmışlardır. Başvuranlar ifadelerinde PKK ile bağlantıları olduğunu reddetmiş ve okumalarına izin verilmeksizin polis gözetiminde alınan ifadeleri imzalamak zorunda bırakıldıklarını kaydetmişlerdir. Başvuranlar aynı gün aleyhlerindeki cezai takibat devam etmekte olduğu halde tutuklu yargılanmalarına karar veren nöbetçi hakim önüne çıkarılmışlardır.
Polis memurlarını müteakiben Cumhuriyet Savcısı ve hakim tarafından sorgulandıkları sırada başvuranları herhangi bir avukat temsil etmemiştir.
14 Haziran 1999’da Diyarbakır DGM Savcısı, başvuranı ve diğer on kişiyi, sözkonusu tarihte yürürlükte olan Ceza Kanunu’nun 168. maddesinde tanımlanan bir suç olan yasadışı bir örgüte üye olmakla suçlayarak aynı mahkemeye bir iddianame sunmuştur.
Davaya ilişkin ilk duruşma Diyarbakır DGM 1. Dairesi’nce 22 Haziran 1999’da düzenlenmiştir. Başvuranlar yargılanma sürecinde avukatlar tarafından temsil edilmiş ve sürekli olarak, polis gözetiminde alınan ifadelerinin doğruluğunu inkar etmişlerdir.
13 Mart 2001’de başvuranlar suçlu bulunmuş ve on iki buçuk yıl hapis cezasına mahkum edilmiştir. Diyarbakır DGM, başvuranları mahkum ederken polis gözetiminde verdikleri ifadeleri dayanak olarak almıştır.
Yargıtay Başsavcısı, Diyarbakır DGM’ye yazılı görüşlerini sunmuştur ancak sözkonusu görüşler, başvuranlara ya da avukatlarına tebliğ edilmemiştir. Başvuranların mahkumiyeti, 11 Ekim 2001’de Yargıtay tarafından onanmıştır.
HUKUK
I. AİHS’NİN 5. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİALARI
Başvuranlar, AİHS’nin 5/2 maddesine dayanarak yakalanma nedenlerinin kendilerine bildirilmediğinden şikayetçi olmuşlardır. AİHS’nin 5. maddesinin 3. ve 4. paragraflarını dayanak olarak gösteren başvuranlar, polis tarafından tutuklu bulundurulma sürelerinin aşırı uzun olduğundan ve tutuklanmalarının yasaya uygunluğuna itiraz etme fırsatına sahip olmadıklarından şikayetçi olmuşlardır.
A.Kabuledilebilirlik
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde sözkonusu şikayetlerin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru taşımadıklarını tespit eder. Bu nedenle, başvuranların şikayetleri kabuledilebilir niteliktelerdir.
B. Esas
1.AİHS’nin 5/2 maddesi bağlamındaki şikayetler
Başvuranlar, 31 Mayıs 1999 tarihinde yakalanmalarına ilişkin sebeplerin kendilerine bildirilmediğinden şikayetçi olmuşlardır.
Hükümet, yakalama tutanaklarının başvuranların her ikisi tarafından imzalanmasının, yakalanma sebeplerinden haberdar olduklarını gösterdiği kanaatindedir. Ayrıca, Tedik’in evinde belirli sayıda materyal ele geçirilmiştir ve bu nedenle, başvuran sözkonusu materyallerin niteliklerinin farkında olmadığını iddia edemez.
AİHM, AİHS’nin 5/2 maddesinin yakalanan her kişinin, özgürlüğünden ne sebeple mahrum bırakıldığını bilmesi gerektiği güvencesini içerdiğini yineler. Bu hüküm, 5. maddenin sağladığı korumanın bütünleyici bir parçasıdır. AİHS’nin 5/2 maddesine göre, yakalanan kişiye, uygun gördüğü takdirde, 5/4 maddesine uygun olarak bir mahkemeye başvurarak yakalanmasının yasallığına itiraz edebilmesi için basit ve anlaşılır, teknik olmayan bir dille yakalanmasına ilişkin yasal ve fiili gerekçeler anlatılmalıdır. Bu bilgi, kişiye derhal iletilmelidir ancak yakalama eylemini gerçekleştiren memurun bilgiyi, yakalamanın gerçekleştirilme anında bütünüyle nakletmesi zorunlu değildir (bkz. Fox, Campbell ve Hartley/İngiltere, 30 Ağustos 1990, 40. paragraf, A Serisi no. 182, ve H.B./İsviçre, no. 26899/95, 47. paragraf, 5 Nisan 2001).
Mevcut davada başvuranlar, 31 Mayıs 1999’da yakalanmışlar ve aynı gün polis tarafından gözaltına alınarak 9 Haziran 1999’da Cumhuriyet Savcısı ve hakim karşısına çıkarılana dek gözaltında tutulmuşlardır. AİHM, başvuruyu tebliğ ederken Hükümet’i başvuranlara, yakalanma nedenlerinin ivedilikle bildirildiği hususunda yazılı deliller sunmaya davet etmiştir. Hükümet cevabında, başvuranların imzaladığı ancak AİHM’nin gözlemlediği kadarıyla herhangi bir nedenden söz edilmeyen yakalama tutanaklarına atıfta bulunmuştur. Tutanaklardan yalnızca Attı’nın, polis memurlarının “durumundan şüphe etmeleri” nedeniyle yakalandığı kaydedilmiştir. Tedik ise “soruşturma kapsamında” yakalanmıştır.
AİHM, Hükümet’in Tedik’in yakalandığı evde ele geçirilen “materyallere” atıfta bulunması hususunda, sözkonusu “materyallerin” Tedik’in suçlu bulunmasına ve mahkum edilmesine yol açan suçla ilgisi bulunmayan kitaplardan ve dergilerden meydana geldiğini kaydeder. Her halükarda, AİHM sözkonusu kitapların ve dergilerin Tedik’in yakalandığı evde ele geçirilmesinin, kendisine yakalanmasının “başlıca yasal ve fiili gerekçelerinin” bildirilmesi olarak kabul edilemeyeceği kanaatindedir (bkz., inter alia, Fox, Campbell ve Hartley, 40. paragraf).
Bu nedenle AİHM, dava dosyasında başvuranların, 4 Haziran 1999’da çeşitli yerlere götürülüp bu yerlerde polis memurları tarafından sorgulanana kadar yakalanmalarına ilişkin nedenlerden haberdar edildiklerini gösteren delillerin mevcut olmamasına dikkat çeker. AİHM, başvuranların sözkonusu yerlere götürülmelerinin ardından alınan ifadelerinin içeriklerinin, neden yakalandıklarını anlamalarını sağlayabileceğini kabul etmektedir; ancak, sözkonusu bilginin başvuranlara, yakalanmalarından dört gün sonra bildirilmesi, ivedilik olarak kabul edilemez.
AİHM, yukarıda kaydedilenler ışığında, AİHS’nin 5/2 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varır.
2. AİHS’nin 5/3 maddesi bağlamındaki şikayetler
Başvuranlar, bir hakim ya da kanunla yargı gücünü kullanmaya yetkili kılınan bir görevli önüne çıkarılmaksızın on gün boyunca polis tarafından gözaltında tutulduklarını iddia etmişlerdir.
Hükümet, başvuranların polis gözetiminde tutulma sürelerinin, sözkonusu tarihte yürürlükte olan yasalara uygun olduğunu ileri sürmüştür.
AİHM, başvuranların polis tarafından dokuz gün gözaltında tutulduklarını kaydeder. Brogan ve Diğerleri/İngiltere (29 Kasım 1988, 62. paragraf, A Serisi no. 145-B) davasında yargı denetimi olmaksızın dört gün altı saat süren polis gözetiminin, toplumu bütün olarak terörizme karşı koruma amacını gütmesine rağmen, AİHS’nin 5/3 maddesi bağlamındaki değişmez süre kısıtlamalarına uygun olmadığı sonucuna vardığını hatırlatır.
Başvuranların suçlandıkları eylemlerin ciddi nitelikli oldukları kabul edilse dahi AİHM, onları bir hakim ya da kanunla yargı gücünü kullanmaya yetkili kılınan bir görevli önüne çıkarılmaksızın on gün boyunca gözaltında tutmanın gerekli olduğunu kabul edemez.
Dolayısıyla AİHS’nin 5/3 maddesi ihlal edilmiştir.
3. AİHS’nin 5/4 maddesi bağlamındaki şikayetler
Başvuranlar, AİHS’nin 5/4 maddesine dayanarak polis tarafından gözaltında tutulmalarının yasalara uygunluğuna itiraz edemediklerini iddia etmişlerdir.
Hükümet, sözkonusu tarihte yürürlükte olan CMK’nın 128. maddesinin, polis tarafından gözaltında tutulmanın yasallığına itiraz ederken kullanılabilecek bir iç hukuk yolu sağladığını ileri sürmüştür.
AİHM, mevcut davadakine benzer meselelerin ortaya konduğu çeşitli davalarda, Hükümet’in yukarıda kaydedilen beyanını reddetmiş ve AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiş olduğunu kaydeder (bkz., son olarak, İpek ve Diğerleri/Türkiye, no. 17019/02 ve 30070/02, paragraflar 39-42, 3 Şubat 2009, ve orada anılan olaylar). AİHM, mevcut davada daha önce vardığı sonuçlardan farklı bir sonuca varmasını gerektiren özel koşullar tespit etmemiştir.
Sonuç olarak, AİHM AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiği kanısına varır.
II. AİHS’NİN 6. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
Başvuranlar, AİHS’nin 6/1 maddesine dayanarak Cumhuriyet Savcısı’nın Yargıtay’a sunduğu yazılı görüşlerinin kendilerine tebliğ edilmediğinden şikayetçi olmuşlardır. Başvuranlar ayrıca polis gözetiminde tutuldukları sırada avukat yardımı almadıklarından şikayetçi olmuşlardır.
Hükümet, başvuranların iddialarına itiraz etmiş ve tarafların Yargıtay’ın bakmakta olduğu tüm dosyalara erişebilmeleri nedeniyle Cumhuriyet Savcısı’nın yazılı görüşlerini de bulabileceklerini ileri sürmüştür. Hükümet aynı zamanda polis gözetiminde tutulan başvuranlara, yasal yardım alma haklarına ilişkin bilgi verildiğini ileri sürmüştür. Her halükarda, başvuranlar cezai takibat sürecinde bir avukat tarafından temsil edilmişlerdir.
A.Kabuledilebilirlik
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde sözkonusu şikayetlerin dayanaktan yoksun olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru taşımadıklarını tespit eder. Bu nedenle, başvuranların şikayetleri kabuledilebilir niteliktelerdir.
B.Esas
1. Cezai takibatın ilk aşamalarında yasal yardım alınamamasına ilişkin şikayet
AİHM, Salduz/Türkiye (BD) (no. 36391/02, paragraflar 50-55, 27 Kasım 2008) davasında ortaya konan temel ilkeleri hatırlatır. Mevcut davayı, bu ilkeler ışığında inceleyecektir.
AİHM, mevcut davada, başvuranların avukata erişimlerine getirilen kısıtlamanın, sistematik olduğunu ve devlet güvenlik mahkemelerinin yetki alanına giren bir suçla bağlantılı olarak polis tarafından gözaltına alınan herkese uygulandığını gözlemler. Ayrıca, başvuranlar avukat gıyabında alınan ifadelerinin içeriğini sürekli olarak reddetmelerine rağmen, Diyarbakır DGM onları suçlu bulurken sözkonusu ifadeleri dayanak olarak almıştır. Bu nedenle, mevcut davada, başvuranların avukata erişimlerine getirilen kısıtlamadan etkilenmiş oldukları kesindir. Sonuç olarak, ne bu durum akabinde aldıkları avukat yardımı ne de birbirini takip eden yargılamaların çekişmeli niteliği daha önce meydana gelen hataları telafi edebilmiştir.
Özetle, başvuranların yargılanmaları sırasında aleyhlerinde sunulan delillere itiraz etme fırsatları bulunduğu halde, polis tarafından gözaltında tutuldukları süreçte avukat yardımı alamamaları savunma haklarını telafi edilemez şekilde etkilemiştir.
Bu nedenle, AİHS’nin 6. maddesinin 3. paragrafının (c) bendi, 6/1 maddesi ile birlikte ihlal edilmiştir.
2. Cumhuriyet Savcısı’nın yazılı görüşlerinin başvuranlara tebliğ edilmemesi hususundaki şikayet
AİHM, Göç/Türkiye (BD) (no. 36590/97, paragraflar 53-58, AİHM 2002-V) davasında verdiği kararda aynı şikayeti incelemiş ve AİHS’nin 6/1 maddesinin ihlal edildiğini tespit etmiş olduğunu kaydeder.
Mevcut davada başvuranların şikayetlerini inceleyen AİHM, yukarıda kaydedilen davada vardığı sonuçtan farklı bir sonuca varmak için gerekçe görmemektedir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet Savcısı’nın yazılı görüşlerinin başvuranlara tebliğ edilmemesi nedeniyle AİHS’nin 6/1 maddesi ihlal edilmiştir.
II. AİHS’NİN 8. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
AİHS’nin 8. maddesine dayanan başvuranlar, yakalanmalarının yakınlarına bildirilmediğinden şikayetçi olmuştur.
Hükümet, AİHM’ye mevcut davada 31 Mayıs 1999’da hazırlanan yakalama tutanaklarını sunmuştur. Sözkonusu raporlardan, her iki başvuranın yakınlarının yakalanmalarından haberdar edildikleri anlaşılmaktadır.
Başvuranların, raporların doğruluğuna ve güvenilirliğine itiraz etmediklerini kaydeden AİHM, sözkonusu şikayetin AİHS’nin 35/3 maddesi bağlamında dayanaktan olduğu kanaatindedir ve AİHS’nin 35/4 maddesi uyarınca şikayeti reddeder.
III. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI
AİHS’nin 41. maddesi şöyledir:
“Mahkeme işbu Sözleşme ve protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”
A. Tazminat
Başvuranların her biri maddi tazminat olarak 20,000 Türk Lirası (TRY; yaklaşık 10,700 Euro) ve manevi tazminat olarak 30,000 TRY (yaklaşık 16,000 Euro) talep etmiştir.
Hükümet, sözkonusu meblağın aşırı olduğu ve delillerle desteklenmediği kanısındadır.
Tespit edilen ihlaller ve ileri sürülen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığını kaydeden AİHM, sözkonusu talebi reddeder. Ancak, hakkaniyet temelinde, her bir başvurana 5,000 Euro manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.
AİHM, AİHS’nin 6/1 maddesi uyarınca bir ihlalin tazmini için en uygun yolun, sözkonusu maddeye riayet edilmiş olsaydı, başvuranların şu an içinde bulunacakları durumu, mümkün olduğunca, yeniden sağlamak olacağını hatırlatır. Sonuç olarak, en uygun tazmin yolunun, talep etmeleri halinde, başvuranların AİHS’nin 6/1 maddesi gereğince yeniden yargılanmaları olacağı kanaatindedir (bkz. Salduz, 72. paragraf ve orada anılan olaylar).
B. Yargılama masraf ve giderleri
Başvuranlar ulusal mahkemeler ve AİHM önünde yaptıkları masraf ve giderler için 16,250 TRY (yaklaşık 8,700 Euro) talep etmiştir. Taleplerine gerekçe olarak yasal temsilcilerinin dava üzerinde harcadıkları saatlere ilişkin ayrıntıları AİHM’ye maddeler halinde sunmuşlardır.
Hükümet bu talebe itiraz etmiş ve talebin, dayanaktan yoksun olduğunu belirtmiştir.
AİHM içtihadına göre, başvuran ancak gerçekten ve gerekli olduğu için yapıldıklarını ve miktarın makul olduğunu kanıtlaması durumunda masraflarının tazmin edilmesine hak kazanır. Mevcut davada sunulan belgeleri ve yukarıda anılan kriterleri göz önüne alan AİHM tüm başlıklar altındaki harcamalar için başvuranlara toplam 2,000 Euro tazminat ödenmemesine karar vermiştir.
C. Gecikme Faizi
AİHM, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puanlık bir artışın ekleneceğini belirtmektedir.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM OYBİRLİĞİYLE
1. AİHS’nin 8. maddesi bağlamındaki şikayetin kabuledilemez olduğuna ve başvurunun kalan kısmının kabuledilebilir olduğuna;
2. AİHS’nin 5. maddesinin 2., 3. ve 4. paragraflarının ihlal edildiğine;
3. AİHS’nin 6/1 maddesi ile birlikte 6. maddesinin 3. paragrafının (c) bendinin ihlal edildiğine;
4. AİHS’nin 6/1 maddesinin ayrıca ihlal edildiğine;
5. (a) AİHS’nin 44. maddesinin 2. paragrafı gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Davalı Hükümet’in para birimine çevrilmek üzere Davalı Devlet tarafından her bir başvurana 5,000 Euro manevi tazminat ve ödenebilecek her tür vergi ile yargılama masraf ve giderleri için başvuranlara toplam olarak 2,000 Euro ve ödenebilecek her tür verginin ödenmesine;
(b) Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona erdiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan marjinal kredi kolaylığı oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
6. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine;
KARAR VERMİŞTİR.
İşbu karar İngilizce olarak hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3. paragrafları gereğince 20 Ekim 2009 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.
Keşan Avukat, KEŞAN CEZA AVUKATI, EDİRNE CEZA AVUKATI, ENEZ CEZA AVUKATI, İPSALA CEZA AVUKATI, UZUNKÖPRÜ CEZA AVUKATI, MERİÇ CEZA AVUKATI, HAVSA CEZA AVUKATI, TEKİRDAĞ CEZA AVUKATI,boşanma, KARŞILIKSIZ ÇEK ŞİKAYETİ, ceza, aile, hukuku, keşan boşanma avukatı, keşan ceza avukatı, keşan , keşan sigorta avukatı, keşan sözleşme avukatı, keşan tapu avukatı, keşan miras avukatı, Keşan'da en iyi avukat, idare, tarım, taşınmaz, çiftçi, yabancı, göç, vatandaşlık, sigorta, kamulaştırma, danışmanlık, velayet, tapu davası avukatı, şirket avukatı, enez avukat, ipsala avukat, uzunköprü avukat, edirne avukat, keşan ceza avukatı, uyuştucurucudan ne kadar yatarım, keşan tapu davası avukatı, keşan ceza mahkemesi, keşan adliyesi