TAŞKIN İNŞAAT - EŞYAYA BAĞLI BORÇ İLİŞKİSİ HAKKINDA YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI? TAŞKIN İNŞAAT NASIL BELİRLENİR? EŞYAYA BAĞLI BORÇ İLİŞKİSİ YENİ MALİKİ BAĞLAR MI?
"TÜRK MEDENİ KANUNU
c. Arazinin mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesi
Madde 724- Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa, iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir.
2. Taşkın yapılar
Madde 725- Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.
Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir."
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 1984/14-388
Karar Numarası: 1984/522
Karar Tarihi: 16.05.1984
TAŞKIN İNŞAAT
EŞYAYA BAĞLI BORÇ İLİŞKİSİ
ÖZETİ: Borçlar Hukukunun temel prensiplerinden biri de, bir borç ilişkisinin ancak taraflarını yükümlülük altına sokmasıdır. Ancak eşyaya bağlı borçlar bu prensibe bir istisna teşkil etmektedir.
MK. 651/11'de belirtilen koşulların bulunması halinde meydana gelen yasal eşyaya bağlı borç, karşılıklı ve iki taraflıdır. Yani, bir taşkın yapı zarureti içinde bulunan taşınmaz maliki bir yandan ayni bir taşkın yapı hakkının tanınması veya toprağın mülkiyetinin devredilmesine ilişkin talebin alacaklısıdır; diğer yandan bunun için ödenmesi gereken tazminatın borçlusudur.
Tecavüz edilen arsayı sonradan iktisap eden kişi M.K.’nun 931. maddesine dayanamaz ve tapu kütüğünde yer almayan bir hususun kendisine karşı etkili olamayacağını ileri süremez. O, taşınmazı kanundan doğan kayıtlamalar ile birlikte iktisap etmiştir. Böyle hallerde, tapu kütüğüne iyi inançla güvenen kimsenin güvencesinin korunması sözkonusu olamaz.
Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana Asliye 4. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.6.1981 gün ve 1977/970-1981/456 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
(... Davacı Medeni Kanunun 650 ve 651. maddelerine dayanarak temlik istemiştir. Dava konusu edilen kesimin vaktiyle yapılan harici trampa sonucu kendilerine geçtiği ve bu nedenle iyiniyetli olduğu iddiasındadır. Dinlenen tanıklardan bir kısmı binanın davacı tarafından, bir kısmı annesi tarafından inşa edildiğini bildirmiş ve yine bir kısım tanıklar inşaatın 20 yıl önce yapıldığını, davalının inşaata muvafakat ettiğini beyan etmişlerdir.
İncelenen dosyadaki belgelere göre davacının dayandığı sözleşme 25 Nisan 1955 tarihlidir. Davalının 139 sayılı parseli iktisap tarihi ise 10.3.1969'dur. sözleşme tarihinde ve 20 yıl önceki inşaat tarihinde davalı henüz 139 sayılı parselde paydaş olmadığı cihetle onun muvafakatı ile bu inşaatın yapıldığı yolundaki beyanlara itibar edilemez. Yine davalı sonradan bu taşınmazı iktisap ettiği cihetle ve sözleşmenin tarafı bulunmadığından davacı sözleşmeye dayalı şahsi hakkını 3. kişi durumunda bulunan davalıya karşı ileri süremez.
Bütün bu yönler gözönünde tutulmadan yazılı gerekçe ile davanın kabulü isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, (... annesi ve miras bırakanı Z'nin maliki bulunduğu 59 parsel sayılı arsası üzerine yaptığı inşaatın, davalının bayii olan bitişikteki 139 parsel sayılı taşınmaz maliki ile noter huzurunda yapılan 25.4.1955 tarihli sözleşmeye dayanılarak, 139 parselin 26.25 metrekarelik kısmı üzerine taştığını, davalının bayiinin rıza ve muvafakatıyla ve iyiniyetle yapılan inşaatın taşan kısmının yıkılması halinde aşırı zarar meydana geleceğini...) ileri sürerek, davalıya ait 139 parsel sayılı taşınmazın, 26.25 metrekarelik kısmının, takdir edilecek bir tazminat karşılığında, namına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı savunmasında (... dava konusu 139 parsel sayılı taşınmazı 10.3.1965 tarihinde ve üzerinde taşkın inşaat bulunduğunu bilmeden, tapu kaydına dayanarak satın aldığını; davacı tarafın iyiniyetli olmadığını...) ileri sürmüştür.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; bu karar, davalının temyizi üzerine Özel Dairenin metni yukarıya aynen alınan ilamıyla bozulmuştur. Ancak, mahkeme eski kararında direnmiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları ile dosyada mevcut kanıtlara göre; davacının annesi Z, kendisine ait 59 parsele yapacağı binayı yola cepheli ve çıkışlı kılmak için 139 parselin eski malikiyle noter huzurunda yaptıkları trampa sözleşmesiyle dava konusu yerin kendisine terki konusunda anlaşmıştır. Bu anlaşmadan sonra 59 parsele, dava konusu yere de taşacak biçimde bina inşa edilmiştir. Taşan kısmın yıkılmasının aşırı zarar doğuracağı, malikin izniyle ve iyiniyetle yapıldığı açık ve kesin olarak bellidir. İmar Yasası yönünden bu kesimin ifrazında da sakınca olmadığı belediyenin cevabi yazısında bildirilmiştir. Bu durum karşısında, davanın eski malike karşı açılması halinde kabul edileceğinde hiçbir tereddüt yoktur.
Hal böyle olunca, bu davada çözüme ulaştırılması gereken sorun, Medeni Kanunu’nun 651. maddesinden kaynaklanan ve eski malike karşı kullanılması mümkün olan hakkın, taşınmaza daha sonra malik olan davalıya karşı da ileri sürülüp sürülemeyeceğinde düğünlenmektedir.
Özel Daire bozma ilamında, davacının dayandığı noter belgesinin şahsi hak doğurması itibarıyla ancak akidine karşı ileri sürülebileceği ve olayda üçüncü kişi durumunda olan yeni malik davalıya karşı ileri sürülemeyeceği özellikle vurgulanmış ve böylece soruna salt şahsi hak kavramı içinde çözüm getirilmiştir.
Oysa, inceleme konusu bu davanın niteliği itibarıyla böyle bir çözüm mümkün değildir. Çünkü, davacı tarafça 139 parselin içinde kalan çekişmeli yere iyiniyetle ve zemininden daha değerli ve yıkılması aşırı zarar doğuracak binanın yapılması ile davacının 59 parseli ile davalının 139 parselinin halen ve gelecekteki malikleri arasında (eşyaya bağlı borç) ilişkisi kurulmuş ve bu yolla trampa sözleşmesindeki şahsi hak, eşyaya bağlı borç nitelik ve kuvvetini kazanarak 139 parselde madde 651'de düzenlenen yasal kısıtlamaya tabi tutulmuştur.
Gerçekten, Borçlar Hukukunun temel prensiplerinden biri de, bir borç ilişkisinin ancak taraflarını yükümlülük altına sokmasıdır. Oysa, az yukarıda belirtildiği gibi eşyaya bağlı borçlar bu prensibe bir istisna teşkil etmekte ve bir kimse borçlanma yoluna irade beyanında bulunmuş olmasa bile, sırf eşya üzerinde bir ayni hakka veya zilyedliğe sahip olduğu için bir edimle yükümlü kılınmaktadır. Gerçi eşyaya bağlı borçlar tamamıyla nisbi nitelikte (şahsi) borç ilişkilerinden ibarettir ve mutlak haklar gibi herkese karşı ileri sürülemez. Ancak, aşağıda etraflıca belirtileceği şekilde, haiz olduğu özellikler itibarıyla nisbi borç ilişkilerinden önemli şekilde ayrılırlar (Şafak N. Erel-Eşyaya Bağlı Borç-Ankara 1982, sayfa 1, 5 vb.)
Bilindiği gibi, bir taşkın yapı zarureti içinde bulunan taşınmaz maliki, (MK.619'daki mütemmim cüz kuralının bir istisnasını teşkil eden) MK. madde 651/II'de öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, üzerine inşaat taşırılan taşınmaz malikinden olumlu bir edimi yasal olarak talep etme hakkına sahiptir. Bu talep, ya bir yasal irtifak anlamında aynı bir taşkın yapı hakkının tanınmasına, ya da üstüne taşılan toprağın mülkiyetinin devrine ilişkin olur. Görülüyor ki, yasa bu durumlarda bir borç ilişkisi kurmaktadır. Bu borç ilişkisinin konusu, eşyaya bağlı bir borçtur. Eşyaya bağlı borçlarda borçlu, bir taşınmazın alacaklı da diğer bir taşınmazın şimdiki (halihazırdaki) malikleridir. Borç doğurucu yüküm ve yetki, yani aktif ve pasif husumet ismen belirlenip bireyselleştirilmiş bir kişiye ait değildir; aksine, sözkonusu taşınmazların mülkiyetine bağlanmıştır. Bu borç ilişkisinin eşyaya bağlı niteliği nedeniyle, talep hakkı, asıl taşınmazın daha sonraki bir maliki tarafından, üzerine inşaat taşırılan taşınmazın yeni bir malikine karşı da yürürlüğe konabilir; yeter ki M.K.’nun 651/II'nin aradığı koşullar, taşkın yapının meydana getirildiği anda, ilk (asli) malikler arasında gerçekleşmiş bulunan (Galip Sermet AKman-Taşkın İnşaat-İstanbul 1982-sayfa 183 vd.). (İhsan Özmen-Taşkın İnşaat-Ankara 1980-sayfa 83 vd.). (Kemal Oğuzman/Özer Seliçi-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 483). (Suad Bertan-Ayni Haklar-Cilt 1-Ankara 1976-sayfa 645 vd.). (Selahattin Sulhi Tekinay-Eşya Hukuku-İstanbul 1978-sayfa 611).
Görülüyor ki, hem talep hakkı, hem de onun karşılığında yüküm, belirli taşınmazlardaki mülkiyete bağlı bulunduğundan, bu taşınmazları el değiştirmesi halinde yeni malik (borcun yüklenilmesi) veya (alacağın temliki) işlemleri gerekmeksizin, şimdiye kadar borçlu veya alacaklının bulunduğu hukuki duruma girer; yasal yetki ve yüküm, kendiliğinden yeni malike geçer.
Bu itibarla, MK.651/II'de belirtilen koşulların bulunması halinde meydana gelen yasal eşyaya bağlı borç, karşılıklı ve iki taraflıdır. Yani, bir taşkın yapı zarureti içinde bulunan taşınmaz maliki bir yandan ayni bir taşkın yapı hakkının tanınması veya toprağın mülkiyetinin devredilmesine ilişkin talebin alacaklısıdır; diğer yandan bunun için ödenmesi gereken tazminatın borçlusudur.
Bir federal mahkeme kararında da belirtildiği gibi, tecavüz edilen arsayı sonradan iktisap eden kişi M.K.’nun 931. maddesine dayanamaz ve tapu kütüğünde yer almayan bir hususun kendisine karşı etkili olamayacağını ileri süremez. O, taşınmazı kanundan doğan kayıtlamalar ile birlikte iktisap etmiştir. Böyle hallerde, tapu kütüğüne iyi inançla güvenen kimsenin güvencesinin korunması sözkonusu olamaz (karar için bakınız: Tekinay - a.g.e.-611).
Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı veçhile, taraflar arasındaki yasal ilişki yönünden, davacının, yeni malik davalıya karşı dava hakkının varlığı kuşkusuzdur. Dosyada mevcut kanıtlara ve maddi olguların gerçekleşme biçimine göre, bu olayda, yukarıda da değinildiği veçhile, MK.651/II. maddenin aradığı koşulların da, taşkın yapının meydana getirildiği anda, ilk malikler arasında gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, Usul ve Yasa’ya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), oyçokluğuyla karar verildi.
Keşan Avukat, KEŞAN CEZA AVUKATI, EDİRNE CEZA AVUKATI, ENEZ CEZA AVUKATI, İPSALA CEZA AVUKATI, UZUNKÖPRÜ CEZA AVUKATI, MERİÇ CEZA AVUKATI, HAVSA CEZA AVUKATI, TEKİRDAĞ CEZA AVUKATI,boşanma, KARŞILIKSIZ ÇEK ŞİKAYETİ, ceza, aile, hukuku, keşan boşanma avukatı, keşan ceza avukatı, keşan , keşan sigorta avukatı, keşan sözleşme avukatı, keşan tapu avukatı, keşan miras avukatı, Keşan'da en iyi avukat, idare, tarım, taşınmaz, çiftçi, yabancı, göç, vatandaşlık, sigorta, kamulaştırma, danışmanlık, velayet, tapu davası avukatı, şirket avukatı, enez avukat, ipsala avukat, uzunköprü avukat, edirne avukat, keşan ceza avukatı, uyuşturucudan ne kadar yatarım, keşan tapu davası avukatı, keşan ceza mahkemesi, keşan adliyesi, kira davası, kiracılar nasıl çıkartılır