• bilgi@busrayigit.av.tr
  • 0543 745 40 75
ARA 0543 745 40 75

ZİLYETLİĞİ GASBEDİLEN KİŞİ NE KADAR SÜREDE DAVA AÇABİLİR? ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI - ZİLYETLİK KONUSUNDA HANGİ MAHKEME GÖREVLİDİR? ZİLYETLİĞİN KORUNMASI HAKKINDA YARGITAY KARARI

ZİLYETLİĞİ GASBEDİLEN KİŞİ NE KADAR SÜREDE DAVA AÇABİLİR? ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI - ZİLYETLİK KONUSUNDA HANGİ MAHKEME GÖREVLİDİR?  ZİLYETLİĞİN KORUNMASI HAKKINDA YARGITAY KARARI

ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI - ZİLYETLİK KONUSUNDA HANGİ MAHKEME GÖREVLİDİR? ZİLYETLİĞİ GASBEDİLEN KİŞİ NE KADAR SÜREDE DAVA AÇABİLİR? 

" Taşınmazın zilyetliği zorla elde edilmişse zilyetliğin gaspı söz konusudur. Salt bu davalar için basit yargılama usulü uygulanacağı ve görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemeleri olduğu kabul edilmiştir ( HUMK m.8/II ). Zilyetliğin korunması davası ile zilyet, zilyetliğinin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan, sadece zilyetliğini ileri sürerek basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanabilecektir.

Ancak zilyet, zilyetliğinin dayandığı ayni yada şahsi bir hakkı ileri sürerek dava açtığı takdirde açılan bu dava zilyetliğin korunması davası olarak nitelendirilemez. Bu durumda da genel hükümlere göre dava olunan şeyin ( hakkın ) değeri dikkate alınarak görevli mahkeme belirlenmelidir."

 

TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE: 

Zilyetliğin hükümleri

I. Korunması

1. Savunma hakkı

Madde 981- Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir.

Zilyet, rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyetliğini koruyabilir. Ancak, zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kullanmaktan kaçınmak zorundadır.

 Zilyetliğin gasbında dava hakkı

Madde 982- Başkasının zilyet bulunduğu bir şeyi gasbeden kimse, o şey üzerinde üstün bir hakka sahip olduğunu iddia etse bile onu geri vermekle yükümlüdür.

Davalı, o şeyi davacıdan geri almasını gerektirecek üstün bir hakka sahip olduğunu derhâl ispat ederse onu geri vermekten kaçınabilir.

Dava, şeyin geri verilmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.

Zilyetliğe saldırıya dava hakkı

Madde 983- Saldırıda bulunan, şey üzerinde bir hak iddia etse bile; zilyetliği saldırıya uğrayan, ona karşı dava açabilir.

Dava, saldırının sona erdirilmesine, sebebinin önlenmesine ve zararın giderilmesine yönelik olur.

ZİLYETLİĞİ GASBEDİLEN KİŞİ NE KADAR SÜREDE DAVA AÇABİLİR? 

 Dava hakkının düşmesi

Madde 984- Gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayarak iki ay ve her hâlde fiilin üzerinden bir yıl geçmekle düşer.

1)

YARGITAY

8. HUKUK DAİRESİ

Esas Numarası: 2010/3637

Karar Numarası: 2011/491

Karar Tarihi: 07.02.2011

HAKİMİN TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIYLA BAĞLI OLMASI İLKESİ

HAKİMİN TÜRK HUKUKUNU RESEN UYGULAMASI

ZİLYETLİK KAVRAMI

ZİLYETİN SAVUNMA HAKKI

ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI

A. ile S. ve F. aralarındaki el atmanın önlenmesi davasının reddine dair Anamur Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 03.11.2009 gün ve 184/600 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Karar: Davacı, uzun yıllar zilyet ve tasarruf ettikleri yeri davalılara sözlü olarak kiraya verdiğini, davalıların hiçbir şekilde kira bedeli ödemediklerini, kirayı inkar ettiklerini, verdikleri senet bedelini de ödemediklerini, zilyet oldukları ev ve bahçesi için Hazine'ye ecrimisil ödediğini açıklayarak taşınmaz üzerindeki zilyetliğinin korunmasını ve zilyetliğe vaki müdahalenin menini, faiziyle birlikte 4500.-TL ecrimisilin ödenmesini talep etmiştir.

Davalılar, davacıyla aralarında sözlü ve yazılı herhangi bir kira sözleşmesinin bulunmadığını, dava konusu yerin Hazine'ye ait olduğunu ve zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini, davacının Hazine'ye karşı açtığı davayı kaybettiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, gerek dava dilekçesi ve gerekse bilirkişi raporuna karşı verdiği 23.07.2009 havale tarihli dilekçesinde açıkça zilyetliğe dayanmış, zilyetliğin korunmasını istemiş, bu yerin Hazine'ye ait bir taşınmaz olduğunu ileri sürmüştür. Davacının ecrimisil ödeyerek zilyet olduğunu iddia ettiği yer ev ve bahçesinden ibarettir. Davacının kira sözleşmesinden bahsetmesi üstün zilyetliğinin varlığını ispata yarayan sebep olarak düşünülebilir. Davalılar da böyle bir kira sözleşmesini reddetmiş, Hazine'ye ait taşınmaz üzerinde üstün zilyetliklerinden bahsetmişlerdir. Davacının ev ve bahçeden ibaret taşınmaz için Hazine'ye ecrimisil ödediği hususu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

TMK'nun 981, 982, 983 ve 984. maddeleri mal üzerinde zilyetlikten başka hiçbir hakkı bulunmayan kimsenin zilyetliğini korumak üzere kurulmuş hükümleri ihtiva etmektedir. TMK'nun 973. maddesinde zilyetlik ‘‘... bir şey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir...’‘ biçiminde tanımlanmıştır. TMK'nun 982 ve 983. maddelerinde de zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur.

Hemen belirtmek gerekir ki, zilyetliğin korunması davasıyla zilyet, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek sulh hukuk mahkemelerinde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan faydalanır, zilyetliğin arkasında bulunan ayni (nesnel) veya şahsi (kişisel) bir hakka dayandığı takdirde dava bir hak davası niteliğini kazanır. Yargıtay HGK'nun 06.10.1993 gün 1993/14-423/561 sayılı ve Yargıtay HGK'nun 15.06.1983 gün 3351/679 ve 25.11.1987 gün 394/876 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.

Mahkemece, zilyetliğin korunması davası reddedilirken dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde bulunduğu gerekçesine dayanılmıştır. Hazine'nin taraf olmadığı herhangi bir iddiasının bulunmadığı, bu tür uyuşmazlıklarda taraflar arasındaki zilyetliğin korunması davasının incelenmesine engel teşkil edecek herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır. Aksi görüşün kabulü halinde sonraki mütecavizin önceki zilyede karşı himayesi yolu benimsenmiş olur ki; böyle bir uygulama ve kabul zilyetlik müessesesiyle sağlanmak istenen huzur ve güven ortamını tahammül edemeyecek şekilde bozar ve özellikle kıyıların korunmasına değil aksine yok edilmesine yol açar. Davacı, Hazine'nin taraf olmadığı eldeki bu davada, herhangi bir hakka değil sadece mukaddem (önceki) zilyetliğe dayanmaktadır. O halde bu davada öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, davacının somut olayda dava hakkının, davalılara karşı üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunup bulunmadığı olmalıdır. Az önce açıklandığı gibi TMK'nun 973. maddesine göre zilyetlik, eşya ile şahıs arasında eylemli bir bağ yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessesedir. Kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şekli önemli değildir. Bunun bir gasp ve tecavüz sonucu elde edilmiş olması da mümkündür. Bu bakımdan hakka dayanmayan zilyetlik hukuk nizamınca korunmaktadır. Ne var ki, bu korumada ki amaç, haksız zilyedin menfaatini korumak değil, sosyal huzur ve sükunun korunmasıdır. Zira, hukuk düzeninin yanında bir de barış düzeni vardır. Hukuk hareketi barış ise sükunu ifade eder. İşte zilyetlik bu barış düzeninin vücut verdiği bir müessesedir. Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından birisi de, fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemektir. Hukuk düzeni böylece topluluğun esenliğini korumak istemiştir.

Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 09.10.1946 tarih 1946/6 Esas, 1946/12 Karar sayılı kararında açıklandığı gibi, davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisi olmayışıdır. Bunun için de bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu karar zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz. Keza bu karar, davaya dahil olmayan üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde de anlaşılamaz. Zilyet davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden, mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler. Yargıtay HGK'nun 12.05.1982 tarih, 1979/8-589 Esas, 1982/482 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.

Yukarıda yapılan açıklamalar karşısında mahkemece dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde bulunduğundan bahisle verilen karar doğru değildir. Ancak, davacı dava konusu Hazine'ye ait taşınmaz üzerinde davalıların kira bedelini 2005 yılından beri ödemediklerini, ayrıca 10.9.2007 tarihli senet bedeli 5439.-TL'yi de ödemediklerini açıklayarak zilyetliğin korunmasını istediğine göre, davalı zilyetlerin fiilini öğrenmiş olmaktadır. TMK'nun 984. maddesine göre, gasp ve saldırıdan dolayı dava hakkı, zilyedin fiili ve failini öğrenmesinden başlayıp iki ay ve herhalde bir yıl geçmekle düşer. Davacı bu durumda zilyetliğin korunması davasını süresinde açmamıştır. Davanın bu nedenle reddine karar vermek gerekirken değişik gerekçeyle reddi doğru değil ise de, hüküm sonucu itibariyle doğrudur.

Sonuç:  Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının reddiyle sonucu itibariyle doğru olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 17,15.-TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1,25.-TL'nin temyiz eden davacıdan alınmasına 07.02.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

 

2)

YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

Esas Numarası: 2010/1989

Karar Numarası: 2010/5166

Karar Tarihi: 25.03.2010

SULH MAHKEMELERİNİN GÖREV ALANLARI

ZİLYETLİĞİN GASBINDA DAVA HAKKI

ZİLYEDİN DAVA HAKKININ DÜŞMESİ

Dava dilekçesinde kira sözleşmesine dayalı zilyetliğin korunması ile vaki muarazanın giderilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davada, kira sözleşmesinin geçerli olduğu ve halen devam ettiği ileri sürülerek, zilyetliğin korunması ve muarazanın giderilmesi istenilmiş; mahkemece, kira sözleşmesinin sona erdiği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.

HUMK'nun 8/II. maddesine göre, değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli bulunduğu davalardan olarak; kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, aktin feshi yahut ( kira ) tespit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ile bunlara karşılık olarak açılan davaları, 8/II-3. maddesinde de taşınır ve taşınmaz mallarda salt zilyetliğin korunması ile ilgili davaları kabul etmiştir.

Somut olayda, kira sözleşmesinin varlığına dayalı olarak zilyetliğin korunması ile muarazanın giderilmesi istenmiş olup, bu tür davaların müddeabihin değerine göre görevli mahkemede bakılması gerekir. Uyuşmazlığa konu kiralananın 2009 yılı için belediye encümenince belirlenen ve ihaleye konu edilen yıllık kira tutarı 7.080 TL'yi geçmektedir. Buna göre davaya bakmaya Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.

Diğer taraftan HGK'nun 6.10.1993 gün 14423 E.-561 K. sayılı ilamında da vurgulandığı gibi, HUMK'nun 8/II-3. maddesinde yer alan "yalnız zilyetliğin korunması davaları" ile TMK'nun 982-984. maddelerinde düzenlenen zilyetliğin gasp ve tecavüzden doğan davalar amaçlanmıştır. Taşınmazın zilyetliği zorla elde edilmişse zilyetliğin gaspı söz konusudur. Salt bu davalar için basit yargılama usulü uygulanacağı ve görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemeleri olduğu kabul edilmiştir ( HUMK m.8/II ). Zilyetliğin korunması davası ile zilyet, zilyetliğinin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan, sadece zilyetliğini ileri sürerek basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanabilecektir.

Ancak zilyet, zilyetliğinin dayandığı ayni yada şahsi bir hakkı ileri sürerek dava açtığı takdirde açılan bu dava zilyetliğin korunması davası olarak nitelendirilemez. Bu durumda da genel hükümlere göre dava olunan şeyin ( hakkın ) değeri dikkate alınarak görevli mahkeme belirlenmelidir.

Görev hususu kamu düzenine ilişkin olduğundan resen gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Keşan Avukat, KEŞAN CEZA AVUKATI, EDİRNE CEZA AVUKATI, ENEZ CEZA AVUKATI, İPSALA CEZA AVUKATI, UZUNKÖPRÜ CEZA AVUKATI, MERİÇ CEZA AVUKATI, HAVSA CEZA AVUKATI, TEKİRDAĞ CEZA AVUKATI,boşanma, KARŞILIKSIZ ÇEK ŞİKAYETİ, ceza, aile, hukuku, keşan boşanma avukatı, keşan ceza avukatı, keşan , keşan sigorta avukatı, keşan sözleşme avukatı, keşan tapu avukatı, keşan miras avukatı, Keşan'da en iyi avukat, idare, tarım, taşınmaz, çiftçi, yabancı, göç, vatandaşlık, sigorta, kamulaştırma, danışmanlık, velayet, tapu davası avukatı, şirket avukatı, enez avukat, ipsala avukat, uzunköprü avukat, edirne avukat, keşan ceza avukatı, uyuşturucudan ne kadar yatarım, keşan tapu davası avukatı, keşan ceza mahkemesi, keşan adliyesi, kira davası, kiracılar nasıl çıkartılır

MAKALELER